5 Mart 2024 Salı

Yine bir şeylere laf söylüyorum.

 Sadece kızlar mı kendine yetebilmeli? 

Erkeklere muhtaç olma aman kızım ayakların yere bassın, cümlesiyle büyüdük çoğumuz. Peki ya erkek çocuklarını büyütürken neden bir kadına muhtaç olmasından rahatsız olmadı anneler? 


Bugün iki kızıma da kahvaltıda bana yardım etmeleri için bıçak verdim. Küçük olana plastik bıçak tabi. Peynirleri dilimledi, el-göz koordinasyonu ve yaşına uygun bir işi başarma fırsatı. Oğlum olsa da aynısını yapardım. Hiç bir erkek hayatında bir kadın olup da onu çekip çevireceği ihtimali ile bomboş büyütülmemeli. Zamanın ne getireceği belli olmaz. Herkes kendi karnını doyurabilecek kadar yemek bilgisi ve kendi düzenini sağlayacak kadar çamaşır-bulaşık gibi hayat bilgisine sahip olmalı. 


Bir babaanne ve dede düşünün. Ayrı ayrı iki insan. Dede ölüyor ve babaanne kendi kendine yetiyor. Yemeğine, çamaşırına, evine hatta çocuklarına ve torunlarına bile yetiyor. Peki ya dede? “Annemiz öldüğü için babamızı çekip çevirecek, yemeğini yapacak biri lazım” cümlesi hiç de yabancı değil. İşte burada fark ediyoruz ki bu bahsi geçen dedeler kendi kendine yetecek bir düzeni hiç öğrenmemişler. Bir kadının sırtında, o kadına iki insanlık yük bindirerek yaşamışlar. Hasta ve çocuklarının bakımına muhtaç olanlardan bahsetmediğim aşikar.


“Aman oğlum sen yapma, aman oğluşum sen yorulma, aman paşam ayakkabını dahi ben giydireyim”ci annelerin aslında kendi oğullarının öğrenmelerine engel olduklarını söylediğiniz oldu mu hiç? Bunları yaptığında annelerin o uhrevi annelik iç dünyalarında nasıl bir doyuma ulaştığını tahmin etmek zor değil. “Yavruma yardım ettim, ama bilmediğim bir şey var ki ona zarar verdim.” 


Erkek ya da kız her çocuk aynı şekilde kendi kendine yetebilir. Her insan da yetebilir. Hayatında sürekli birilerine muhtaç olacak çocuk yetiştirmek istiyorsanız çocuklarınızın yapabileceği şeyleri siz yapın.  


Yıllar önce okuduğum ve hala etkisinde olduğum bir makale var. “Helikopter ebeveynlik bir nesli nasıl mahvetti?” Azalarak bitsin, helikopter böceği gibi çocuğunun sağında solunda olup onun kendi kendine yetebilmesine engel olan ebeveynler. Kimsenin kızı prenses değil, oğlu paşa değil. Bu devirde kimse sultan değil hükümdar değil bezirgan değil.. 🤭

10 Temmuz 2022 Pazar

Aşrı Aşrı Memlekete Kız Vermesinler.

 Şarkılara konu olmuş bir acı. Her uyanılan sabahta hasret. Bayram günlerinde elin memleketinde, fırsat bulup gitmek istenen anne evi. Yollar bitmez, yürünmez. Dağlar mı, yollar mı, denizler mi engel demeye ne hacet. Bazen evindeki, eline muhtaç olduğun eşin engel. 

Ne acıdır ki, bu hasrete kız kendi gönüllü olur bazen. Sever, aşık olur. Dayanırım hasrete sanar. Anasının babasının rızasını alır. Bilmez ki elin memleketinde, bir-iki yıl sonra hasretle burnu sızlayacak. Hasta olsa yalnız, çorbasını yatağına getiren annesi uzakta. Çocuğu doğsa, bir-iki gün analı babalı yeni anne. Sonra el mahkum dönecekler eve. Anasız babasız kalacak yeni anne. Eşi tarafı gelecek, kalabalıklar içinde bile annesinin yokluğunu hissedecek. Elin memleketi yazın bile soğuk, anne evi kışın bile sıcacık.. 

Her kız kendi toprağında çiçek açar doğduğunda. Elin memleketine gelin gidince dalından kopar. Yeni toprakta tutunmaya çalışır. Bazen başarır, bazen solar. İstisnasız her uyandığı sabah özler içi. Arar her gün belki, yüreğinde yeşerip filizlendiği annesini. Hep görürüm, gurbete gidenlerin memlekete geldiğindeki o tarifsiz neşesini.

Bir de zorba babaların, elini kolunu altından kelepçelerle bağlayıp zorla elin memleketine verdikleri kızlar yok mu? Yürekler dayanmaz. Dünyanın o anki en büyük acısıdır adeta. Gitmiştir artık. İstese de gelemez. Solan çiçekler yürüyemez. 

Hani o hep bildiğimiz, dinlerken elin memleketine gelin gidenlerin gözlerinin yaşardığı, “uçan da kuşlara malum olsun, ben annemi özledim” ağıtları, “babamın bir atı olsa binse de gelse” hayalleri, “kardeşlerim yollarımı bulsa da gelse” dizeleri.. Ne kadar çaresizce beklentiler. Toprağına hasret kalan çiçeğin ümitsizce dilinden dökülen ama anlamı düşünülmeyen o ağıt. 

Bir de hep şunu düşünürüm, ölse mesela nereye defnedecekler o el kızını. Getirip annesinin toprağına koymayacaklar ki. Gömecekler elin memleketine. Elin memleketine gelin verilen kızların ardından “buralı değildi başka yerliydi” diyecekler. Ölse bile kendi toprağı değil ki orası, Elin memleketi. 

22 Nisan 2022 Cuma

Yaş 32

 Eski yayınlarımı okuyup da, ay ne kadar da saçma şeyler yazmışım dediğim bir gün bugün:) Yıllar olmuş belki de yazmayalı. O özgüveni yüksek, burnu havada, dikbaşlı asi genç kız nerede acaba şu an? Azıcık huysuz, çoğu zaman huzursuz, her aklına geleni söyleyen, kimseyi umursamayan o kız.. Bilmem.

Şimdilerde iki kız çocuk annesi; akşama ne pişireceğinden daha büyük sorusu olmayan bir mantara mı dönüştü yoksa, ya da belki kelebeğe dönüşmüştür tırtıldan, kim bilebilir ki? Tamam dalga geçmeyi bırakıyorum. Bu dalga geçme ve ciddiye almama halim hiç değişmedi en azından. Beni ben yapan en belirgin özelliğim. Tabi şimdilerde içimden yapıyorum bunu. Dünya buna hazır değil çünkü. Ehehe:)) 

Küçük kızım doğalı sekiz ay oldu. Büyük kızım altı yaşına girmek üzere. Hayat hızlı akıyor şu günlerde. Her şey ne kadar da çabuk geçiyor. Halbuki eskiden böyle miydi? Böyleyse de haberimiz yok şu an. Bence vakit geçmek bilmiyordu o günlerde. O sahilde bu sahilde, bekliyorum şu sahilde diye bağlamak istemiyorum ama elimden gelen bu şu an. Elimi durdursam zihin arka planda çalıyor. İki çocuklu olunca komik olmayan şeyleri komik bulabiliyorsunuz inanın bana. Çocuklar inanın inanın çocuklar, ahahah:)) 

Kendi kendime konuşmayalı uzun zaman olmuş, iyi geldi. Böyle yazınca da içim pek de iyi espri yapamıyormuş, ortaya çıktı. Ondan dolayı dünya buna hazır değil demiştim ya az önce. Kendim kendimi iyi ki terk etmiyor dedim içimden. Başkası olsa çoktan gitmişti. Kendinden gitmek için de ne demiş Yıldız, Kendimden çıktım yola, bir yere varamadım. 

27 Şubat 2022 Pazar

Dedem Zeki Karaca’ya..

 Koronadan hastanede yatıyordu dedem. Bugün aldık haberini, Yüce Allah Teala’nın rahmetine kavuştu.. Anneannem öldüğünde; bu dünyadaki cefası, eziyeti, çektiği çile sona erdi. Dedem öldüğünde ise evlatlarının onunla olan imtihanları bitti.. ikisi de Nur içinde yatsın. Canım dedem, Biraz umursuzdu benim dedem. Dünya yansa, bir tutam otu yanmaz derler ya o misal.. öyle de mutlu bir insandı. Gezmeyi çok severdi, çok gezerdi. İştahı hep açık olurdu yemek yemeyi de severdi. Kahve içerdi fal bakardı. “Uzun boylu kısaca, etine dolgun zayıfça birinin nazarı değmiş” derdi. “El tuttun niyet ettin, yüce Allah’ına şükrettin, şuraya bir beşyüz lira at da kahven şenlensin” deyip gülerdi. Her geldiğinde harçlık vermeye çalışırdı bize. Cebindeki son kuruşu bile tanıdık tanımadık demez herkese dağıtırdı. Çok iyi niyetliydi. Onu kandıranlara kefil olurdu, zararını hesap edemezdi. Tabi evine de bakamazdı çoğunlukla. Anneannemin çocuklarını okutmak için son çare alyansını satması, evine defalarca icra gelmesi, yokluk çekmesi hep bu “iyi niyet”in sonucuydu. Ummadık yerden bir borcu çıkardı dedemin. Yıllar önce satıp üzerinden düşürmediği kamyonun trafik borcu, kefil olduğu insanların borcunu ödememesi, bankadan para çekip, filanca istedi verdim demesi.. kimseye hayır diyemezdi, insanlar da onu çokça kullandı. Daha bunlar gibi bir sürü.. Anneannem öldüğünde bu dünyadaki imtihanı sona erdi. Dedem öldüğünde ise eşinin, evlatlarının imtihanı sona erdi demiştim ya en başta. Bu dünyadan bir Zeki Karaca geçti gitti.. Mekanları cennet olsun. 

16 Ekim 2018 Salı

Başak Burcu Kararsızdır.

Gitmek mi zor kalmak mı, derler ya. Bence en zor olanı karar vermek. Hangisinin senin için en doğrusu olacağına kesin ve net olarak karar verebiliyor musun? İşte mesele bu.
Karar mekanizmaların sağlamsa, tereddüte düşmeden seçim yapabilirsin. Ama tabi Başak burcuysan karar vermek o kadar da kolay olmuyor. Kırk kere düşünüyorsun. Hatta bazen içinden çıkamıyorsun, karar vermekten vazgeçip olduğu gibi bırakıyorsun.. Sorun çözülmemiş oluyor.

İnsanların fikirlerinden etkilenirim. Ama çoğu zaman bildiğimi okurum. Sürekli tepeden akıl veren insanlarla aram hiç iyi olmaz. Çünkü akıl verenlerin kendi akılları olmadığına, boş konuştuklarına inanırım. Bunun yanı sıra; sevdiğim kişilerden fikir almak güzeldir.

Bir durumu anlattığınızda size olumsuz yönlerinden bahseden biri tüm enerjinizi emebilir. Sonrasında o durumla ilgili eski heyecanınızı kaybedersiniz. Düşünsene hevesle aldığın elbiseni beğenmiyor sisterların. Modun düşüyor. Ama sen beğendin, sevdin. İlla bunu giyeceğim der misin, yoksa onlar haklı olabilir mi acaba, diye mi düşünürsün?

Tam heves ediyorsun karar veriyorsun, sevmediğin insanların, senin hayatına aşırı müdahil olma ihtimalleri seni kararsız bırakıyor.

Bana dua edin. En hayırlısı olsun. Amin.

1 Temmuz 2018 Pazar

“Seni de Vururlar Bir Gün ey Acı..”

İnim inim inledin de titredi arş-ı Alâ
Utanmadı yaptığından koca şeytan-ı bela!
Gökler ağladı melek ruhunu karşılayınca
Bir canın vardı onu da hak görmediler sana

Minik kelebeğiydin belki annenin babanın
Yuvanın neşesiydin minicikti oyunların
Çok mu korktun söyle Eylül, ah ne çok yandı canın
Tırnağına kıyamazken, aldı kara toprağın

Gözyaşım sel olsa gitse, sana ne fayda
Kurtaramıyor bebekleri şu koskoca Dünya
Hukuk diyor, adalet diyor ama hep boşuna
Ah ne çok acıdı canlar, idam gelse son bulsa!

24 Nisan 2018 Salı

Gençliğime Hitabe

18 yaşındaki Hatice Kübra’yla konuşma fırsatı bulsaydım keşke.. Yıllar yılları kovalarken, neredeyse 28 yaşıma girecekken, on yıl öncesine bir şeyler fısıldayabilseydim.. Neler geçiyor aklımdan, umutlarım, hayallerim, pişmanlıklarım..

Mesela üzülme Hatice Kübra derdim, sınav stresi dediğin şey boşuna. Bu kadar ciddiye alma, ne var yani bi dersten büte kaldıysan? Millet kaç senede bitiriyor da umrunda olmuyor.. Kasma derdim.

Ya da atandıktan sonra ailenden uzak kalmayı dert etme.. Tamam zor olabiliyor çoğu zaman, biliyorum. Ama geçiyor, alışacaksın. Hem yıllardır atanmayı hayal etmiyor muydun? Haline şükretmelisin.

Sonrasında eşinle, aile olma yolundaki aksaklıkları dert etme, derdim. Her evlilik hikayesinde illa ki pürüzler var. Sonuçta iki gönül bir oluyor değil mi?

Sağlık sorunları da herkesin başında, bir sen değilsin hasta olan-iyileşen..

Ha bir de, şu ağzından zehir kusanları derdim, ti’ye alma. Hemen hemen herkesin hayatında negatif, yaşam enerjisini emen tipler vardır. Her şeyden şikayet eden mıymıy şeyleri de at hayatından. Mesela ben şu yaşıma geldim, o şeylerin zerre kadar memnun olduğunu görmedim.

Hayattan mutluluk almak lazım, huzur lazım, neşe lazım.. (Sen çok akıllısın, çok hoş bir hanımsın :) kendimi de ne çok seviyorum yaa!) Unutma, sen Hatice Kübra’sın, ve Şeminur’un annesisin. Hiç kimsenin sahip olamayacağı bir şeye sahipsin, KENDİNE!