31 Temmuz 2012 Salı

"Aramakla bulunmaz ama bulanlar yalnızca arayanlardır"


+Çok mu aradın Allah aşkına bunu. Hayır tipitip gibi bi tip, nereden buldun bu kazma kılıklıyı?
-Ya öyle deme, çok iyi gerçekten. Sevgilisi varmış ama kız onun değerini bilmemiş. Hem çok düzgün, beyefendi.. Cumaları da hiç kaçırmıyo, valla bak.
+Hah! Şimdi oldu bak. Az önce olmadıydı ama şimdi oldu. İçim rahatladı.

Ahoooaaaa!! Şııtonnngg!!
Konuşma aynen böyle, abartmıyorum. Abiler, ablalar. Neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalır yeminle. Canım arkadaşımın salağın birine tutulmasına mı yanayım, arada istenmeyen baldız muamelesi gördüğüme mi, bilemiyorum. Bir de düzgün çocuk demez mi? Bu düzgünlüğün kriteri nedir tatlım, neye göre belirlenir hemi? Hayır çocuk dediği bildiğin kocaman adam. Adam yani, az küçük olsan amca dersin. Ben mi yanlışım Allah'ım nasıl göz yumarım buna..

Karşıma alıp konuşsam laftan anlamaz. Ben: "Zati-ali'min saldırgan tutumunun müsebbibi olduğunuzun farkında olmadığınızdan ziyadesiyle müteessir olduğumu bilmenizi isterim efenim." desem anlamaz mesela. Belki de anlar, ne de olsa görmüş geçirmiş insan. Tabi neyi görmüş, neyi geçirmiş bilmem. Ben hiç girmem öyle meselelere. Onunla muhabbete girmektense, Türkbükü'nü dolaşırım.

Kim bilir neler salladı da sevgili arkadaşımın gönlüne girdi. Ya bu kız milletinin alayı aptal yemin ediyorum. Ben hariç. Yeşil tuttum bir Allah, kırmızı tuttum al bayrak, kurallar benden. Hariç dediysem hariç, o kadar. Neyse, nerede kalmıştım. Hah, bizim bay dangalak demiştim en son. İkna kabiliyeti yüksek. Mütebessim. Temiz yüzlü. Allah için öyle şimdi yiğit taklidi yapanı öldür, hakkını yeme derler malum kişiler. Belli ki ikna etmiş gönlü güzelim'i. Fethetmiş kalbini. İnandırmış kendine. Mutlu hayaller anlatmış, baş rolde ikisi.. Kah bebeğini uyuttuğunu varsaymış, kah beraber gülüp beraber ağladıklarını, yuvalarında mutlu olduklarını falan filan.. Sadede geleyim kabul etmiş bizim kız.

Bizim kız diye demem, çok masumdur. Çok iyi niyetlidir, kalbi saf ve temizdir. Ya bu adam da bana kötülük yapar demez hiç. "Yok, yok o yapmaz, çok iyidir o" der genelde. Polyanna halt etmiş, bardağın yarısı dolu diyerek. Bizimki bardak boş bile olsa "oleyy bardağımız var" der. O derece yani. Annesi ona hamileyken masallardaki peri kızlarına öykünmüş olacak ki, sesinin tonu bile hanımefendi. İncecik, narin, temiz.. 1.60 olması dışında manken gibi kız vesselam. Kıyamam çok da duygusal.

Ötekini tarif edecek kelime bulamıyorum. Bilmem nerenin memleketlisi. Geçmişindeki kızlardan filenin sultanlarını kurarsın. Hatta artar potanın perilerine yedek takım yaparsın. Neden onlardan biriyle evlenmiyorsun dediğimde "Evlenilecek olsalar evlenirdim" demez mi ayıpsız. Yazık değil mi o kızlara, o zaman? Kul hakkı değil mi abi, evlenmeyi düşünmüyosun ama birliktesin. Günah değil mi? Sen hiç namaz kılma abicim, kılma sen valla bak.

Bu işi de hiç anlamam. Her türlü kızla her ahlaksızlığı yaşayan gafil, evleneceği zaman "temiz kız" arıyor. Hani şu "doktordan satılık araba" reklamını görünce aklımızda canlanan pırıl pırıl arabalar gibi temiz kız aranıyor ailecek. 0 km aile kızı, namuslu. Kendisi namussuz ya, aklı sıra böyle unutturacak sefilliğini. Allah sevmiyor bu işleri, söyleyeyim. Ben de sevmiyorum. Ahiretini batıran, emeklisinde hacca gidip aklanacağını zanneden münafıkları görmeye dayanamıyorum. Hele de onların yanında benim gözümün nuru gibi masumların olmasına da hiç tahammülüm yok.

Ona hakaret edememenin rahatsızlığını derinden hissederken, Rabb'ime havale etmenin huzurunu yaşıyorum. Ya Vekil, Ya Allah (c.c). Sana tevekkül ettim. (amin)

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Söz

Daha önce şikayet ettiğim her şey için,
Memnun olmadıklarımdan, yüz çevirdiklerimden,
Huysuzluklarımdan, mutsuzluklarımdan..
Sana sığınırım Rabb'im affet beni..

Bir de daha önce farkına varmadıklarımdan
Düşünmeyip umursamadıklarımdan,
Bilip ettiklerimden, bilmeyip ettiklerimden.. 
Sana sığınırım Rabb'im affet beni..

söz veriyorum, bir daha olmayacak.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Küçük Bir Ayrıntı


Hiç kimsenin beni tanımadığı bir yerde olmak isterdim, tıpkı tumblr gibi. İstediğimi konuşup, istediğimi yazabileceğim bir yer mesela.. Geceleri uyumuyorum ya çıkıp gezebileceğim bir caddesi olsa yeter. Yanıma arkadaş da aramam ben, çok alışmadığım için gerek de duymam. Kimseyi sevemediğimden, kimsenin beni sevmemesi de enterese etmez beni genelde. Telefonum hiç çalmasa, inan kimse beni niye aramıyo demem. Çünkü işi düşen aradığına göre, kimsenin aramaması hayra alamettir bir yerde. Gerçi bende, birkaç vazgeçilmez dışında, işim düşmezse kimseyi arayıp sormam. Ne arayacağım işim yoksa, ne konu bulup konuşacağım, dimi ama. 

Şu sevmek meselesine gelince, inan hiç bir fikrim yok. Çünkü söylemesi ayıp biraz egoistim de ben. Yani kimseyi sevecek kadar yükseltemiyorum gözümde. Bencillik de, kötü huy de, ne dersen de özgürsün. Ben öyle her şeye sol elinin işaret parmağını sallayan öğretmenlerden değilim. İstediğini de. Ama beni bir gör, ondan sonra de.
İnsan canlısı, sevecen, çevresi geniş birini göreceksin önce. Günah olmasın diye kıyın kıyın kaçacak senden. Başlarda hanım kız diyeceksin, maşallah az buçuk güzel de. Sonra pişman olacaksın hanım kız değil cadı kız oluverecek birden. Yer yer itiraz edecek sana, anlayıp lafın sonunu dinlemeden. Azıcık sakin olacaksın onun karşısında. Lafını bitirdiğinde utanacak, mahcup olacak sivri dili yüzünden seni eleştirdiğine. Çok miktarda özür dileyecek, çünkü hiç sevmez gönül kırmayı. Zaman zaman uzaklaşacak, genelde hep senden bekleyecek gelmeni. Huy işte naparsın zıkkım olsun ama bu böyle..
Sonraları bir garip esinti hissedeceksin. Hangi pencereyi açık bıraktım acaba, dedirtecek kadar doğrultusuz olacak. Hoş, her hali doğrultusuz biri için bu rüzgarı tabir etmek zor değil de, iş bunu senin gözünde canlandırabilmek. Gece pencerene ara ara yansıyan farlar gibi mesela. Öyle anlık işte..
Velhasıl bir bakacaksın ki, o Ereğli demir-çelik görünen kabuk, tırtılın ipek kozası kadar yumuşayıvermiş. Hani mermeri delen damlaların sürekliliği derler ya malum kişiler. O misal alacaksın emeklerinin karşılığını. Artık o huysuz cadı, sayende, sadece sana güzel görünen bir kelebeğe dönüşmüş olacak.. 
Tabi sen kimsin, ben kimim henüz bu konu netlik kazanmadı. Bu da küçük bir ayrıntı..

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Alıntıdır.

İşi bıraktım... İsmi lazım değil bir şirkette asgari ücrete verdikleri paranın 10 misli performans bekleyerek çalıştırıyorlardı. Velhasılkelam dershaneye başladım. Bilgisayarda oyun oynamayı çok severim. Saatlerce kalkmadan oynarım. Dersleri etkilemesin diye bilgisayarı topladım. Arkadaşlarımı aradım - beni bir süre aramayın ders çalışmalıyım dedim.-

Anneme misafir çağırmamasını hatta ben varken televizyonu bile açmamasını rica ettim. Kız arkadaşımı yaşayacağım stres hakkında bilgilendirip benimle bu yolda yürüyebileceğinden emin olmak istedim (oldumda. son ana kadar desteğini esirgemedi)

Matematiğim kötüydü. ilk denememde 5 - 6 netim vardı. Çevremdeki insanlar olmaz dedi. Bu netle kpss de işin çok zor dedi. Durun bakalım dedim. Sabahlara kadar sırf tekniğini anlayabileyim diye öğretmeni...n derste çözdüğü soruları tekrar tekrar çözdüm. Sınav gününe kadar yüzlerce sorunun hakkından geldim. Sadece tarihi bile en az 7 - 8 defa detaylıca baştan sona tekrar ettim.

Sınav sabahı sevdiğim insanlara sizin için 100 - 110 tane neti cebime koyup döneceğim diyerek sınava gittim. Bunu söyledim çünkü son hafta 2001 - 2011 arası yapılmış kpss sınavlarını referans almıştım kendime. 100 netin altına hiç inmemiştim. 5 - 6 matematik neti ile çıktığım yolda 25 nete ulaşmıştım. Sırf ben değil çevremdeki insanlar da benim adıma sınavın kötü geçmeyeceğine kesin gözle bakıyorlardı.

Sınav başladı. Alışkanlık işte Türkçe ile başladım. İlk soruda 2 - 3 dk düşündüm. Sonra durdum aralarındaki en zor soru bu olmalı başlangıcı kötü yapmama sebep olmasın diyerek o soruyu atladım. ardından işaretlediğim 4 - 5 soruda da cevaptan emin olmayarak işaretleme yaptım. Türkçe bittiğinde 50 dk geçmişti. Çok terlemiştim ama sıcaktan değildi. Dışarısı kaç dereceydi bilmiyorum ama içimde bir yerlerde -çalılıklar mı dersiniz benzinle dolu bir göl mü dersiniz- inanılmaz bir güçle tutuştu. Bu yangın matematiğe 25 dk kaldığını fark edinceye kadar sürdü. İşte o zaman aynı anda hem yanmaya hem üşümeye başladım. Gözlerim güzel bir karşı cinsi inceler gibi dokundu rakamlara kelimelere... Belki aradan bana uzanacak eller görürüm dedim... Baktım, baktım..

Sınavdan çıktım. Sevdiğim kadın karşımda bana gülümsüyordu. Gülümsemesi, bana biraz dikkatli bakınca karanlık bir sonbahar gecesi gibi buruştu gözlerimde. Dudaklarım titriyordu. Anladı. Hiç bir şey sormadı.

Söz vermiştim işte. Memur olacaktım ve annesinin karşısına başım dik çıkacaktım. Güzel bir hayat bizi bekliyordu.

Dönüş yolunda zorla ağzımdan bir kaç kelime çıktı. Hırıltı gibi, fısıldama gibi. Azıcık eğildi bana doğru. Kendimi biraz toparlayıp

biraz daha yüksek sesle söyledim:

"Matematikten sadece 2 soru işaretleyebildim"

5 Temmuz 2012 Perşembe

Elbet Bir Gün Sahile Ulaşma Şansımız Vardır


Bakın ben iki yaşındayken ne olmuş Pasifik'te


    "1992’de Çin’den Amerika’ya gitmekte olan bir gemi taşıdığı konteynırı okyanusa düşürdü.  Pasifik Okyanusu’na tam 29 bin plastik ördek yayıldı. 10 ay sonra ilk plastik ördekler Alaska sahillerinde görüldü. 92 den bu yana ördeklere Hawai’de Güney Amerika’da Avusturalya’da hatta Kuzey Kutbu’nda bile rastlanıyor. 




    Ancak 2000 kadar ördek Japonya, Alaska, Kuzeybatı Pasifik ve Aleut Adası arasında kalan bir akıntının oluşturduğu girdaba yakalandı. Girdaba yakalanan her ne olursa olsun çok yüksek ihtimalle orada kalır. Aynı yolu izler, tekrar eder. Aynı sularda dolaşmak kaderidir.Ama her zaman değil. Hava değişimleri, deniz fırtınaları, bazen bir grup balina her şeyi değiştirebilir.




    Kayıp 2 bin plastik ördek 20 yıl aradan sonra dünyanın pek çok yerinde görülmeye başladı. Girdaptan çıkan ördek sayısı arttıkça, serbest kalma ihtimali de artıyor. Yıllar boyu aynı sularda yüzüyor dahi olsanız, elbet bir gün sahile ulaşma şansınız vardır."