27 Haziran 2012 Çarşamba

Yazıyorum, yazıyorum, yaaazdım!


 Yazılarımı yayınlama fikrine başta hiç sıcak bakmamıştım. Belki de beğenilmeyeceğini düşündüğümden. Ama son birkaç aydır aldığım tepkilere bakılırsa, doğru yoldayım. O kadar güzel tepkiler alıyorum ki, bu benim hevesimi daha da artırıyor. Yazdığım senaryom kendi hayran kitleciğini oluşturdu bileJ

 Birçok kişi de, kendimi bu alanda geliştirmem gerektiğini söylüyor. Hatta ufak ufak köşe yazarlığı teklifleri bile alıyorum. Ne yalan söyleyeyim, bu kadarını hayal etmemiştim. Takipçilerim, beni tanımadan, yazılarımı okuyup beni sevmişler. Allah razı olsun. O kadar güzel ki mesajlarınız, o kadar değerli ki benim için..

"Gözlerim doldu" demiş birisi. Bunun için üzgünüm, niyetim üzmek değildi..

 Lisede kitap okuma yarışmalarında birinci olurdum. Üç yıllık lise hayatımda, altı dönem üst üste aldığım birincilikler benim yazmama temel oldu sanırım. Sağlam bir temel üzerine de bina inşa etmek zor olmadı çok şükür. Belki yetenek, belki Allah vergisi.. Belki de biraz sivri dil :P

Aslında hayalimdeki meslek Anasınıfı Öğretmeni olmak. Öncelikli isteğim atanmak. O zamana kadar yazmaya ara veriyorum. Belki ondan sonra bu konuya daha ciddi eğilebilirim.

 Yazılarımı paylaşmaya gelince, tabi ki paylaşabilirsiniz. Alıntı yapabilirsiniz, bu konuda rahat olun. Sizden tek isteğim, gerçi bunu zaten biliyorsunuz, yazının altına yorum yapmayın. Nedendir bilmiyorum ama bana yorum yazının değerini düşürüyor gibi geliyor. Sizden sonra okuyanda bir önyargı oluşturabiliyor alttaki yorumlar.

 Demem o ki, siz beni sevindirdiniz, Allah da sizi mutlu etsin. Bu kadar çok insana ulaşacağımı tahmin bile edemezdim. Eksik olmayın. İyi ki varsınız, selam ve dua ile.. J


Hatice Kübra Düz 
Okulöncesi  Öğretmeni

19 Haziran 2012 Salı

Adamlar Eğitim Bilimlerine şiir yazmışlar :)

"Varoluşçu yaşamaya çalışıyorum son günlerde.
Dünü ve yarını düşünmek istemiyorum.
Duygularımı görmezden gelirken,
Tam o anda sönme patlaması yaşıyorum,
Gözyaşlarına boğuluyorum.
Ama uzun sürmüyor, geçiyor yavaş yavaş..

Sonra kollektif bilinçdışımı yokluyorum.
İnsanları seviyorum her şeye rağmen,
Onları koşulsuz kabul ediyorum.
Anlayacağın biraz da hümanizmin etkisinde kalıyorum.
Kimseler duymuyor beni, genelde içsel konuşmalar yapıyorum.
Zaman zaman da zihinsel geviş getiriyorum,
Yarım kalmış cümlelerimi tamamlıyorum.

Ne zamanı durdurabiliyorum, ne de zamana ayak uydurabiliyorum.
Marjinal bir kimlik olup çıkıyorum.

Biraz da savunma mekanizmalarımı kullanıyorum,
Duygularımı bastırıyorum.
Kimi zaman da ders çalışarak telafiye başvuruyorum.
Ama yansıtmayı hiç kullanmadığımı fark ediyorum,
Sorunlarımı hiç başkalarına yüklemiyorum,
Örneğin; günah keçisi de aramıyorum,
Her şeyi daha çok içsel nedenlere bağlıyorum.
En sonunda da biraz tatlı-limon yapıyorum,
Vardır elbet bunda da bir hayır, diyorum.

Sonra proximal alanıma dönüyorum,
Bakıyorum ki yalnız değilmişim yakınsak gelişim alanımda.
Benim gibi düşünen çok duygudaşım varmış aslında.

Yapacak bir şey kalmadı diye tam benlik daralması yaşayacakken
Yeni hedefler koyuyorum ortaya.
Benlik gelişmesi oluyor sonunda.

Arada sırada duygusal benliğimin zayıfladığını da fark ediyorum.
Sulugöz biri olup çıkıyorum.
Yoksa depresyona mı giriyorum?
Ama böyle düşünmemem lazım biliyorum,
Aksi takdirde uzmanlık alanımın dışına çıkmış oluyorum,
Ve böylece evrensel ilkeleri çiğniyorum.
Bu konuda en iyisi bir refere talep ediyorum.

İşte tam bu sırada, reflektif benliğim yetişiyor imdada.
Koşullu anlaşma yapıyorum onunla.
Bütün problemlere savaş açıyorum, çıkarlarsa karşıma.

Ve sonunda;
Hayat her şeye rağmen,
Hatta Kpss'ye rağmen güzel diyorum.
Kendimi gerçekleştirme yolunda bir adım daha atyorum :)"

7 Haziran 2012 Perşembe

Ölüm, ölüm dediğin nedir ki..

Bir insanı kaybetmekten çok, bir daha onu göremeyecek olmanın verdiği özlem yakar içimi. O kadar yakar ki.. Haykırırsın, atamazsın acıyı. İçindekini kusamazsın bir türlü. Öyle bir yakar ki ölüm.. Acıtır. Bilirsin, "inna lillahi ve inna ileyhi raciun" O'ndan gelmişsin, şüphesiz O'na döneceksin. Bilirsin. Ama dindiremezsin o yangını.

Benim gördüğüm ölümlerin en güzeliydi. Ölenlerin en güzeli Hakk'a, en güzel haliyle yürümüştü. Tertemiz, bembeyaz, pamuk gibi bir ölüm. Elleri yumuşacıktı. Hala sıcaktı. İki dakika öncesine kadar bakıyordu bana. Elleri ellerimdeyken meğer..

Mütebessimdi. Belki de azrail en yakışıklı haliyle gelmişti onu almaya. Yakışıklı olmalıydı çünkü semaya kadar koluna girip eşlik edecekti ona. Sonra en çok istediğine, Rabb'ine kavuşunca, ayrılacaktı yanından. Öyle olmalıydı. O güzelim cennet bahçesinde bizi hatırlayacaktı..

"Ak gülün iç yaprağı" derdi bana. "Güzel Hatice, gül Hatice" derdi. Kelamların en güzeli, iltifatların en samimisi ondan gelirdi. Hayatım boyunca bir daha bunları ondan duyamayacak olmak ne üzücü. Dayımın kızı Kübra'ya da "Köytür piliç" derdi. :) Altmış üç yaşında olmasına rağmen, bu konuda ne kadar da orijinaldi.

Küçükken karnına oturup göğsüne yatardım. Kokusunu bir daha hiç duyamayacak olmak ne kötü. Ellerini öperdim.. Telefonda hep, "Hatice, seni seviyorum" derdi. Beni sevdiğini biliyordum ama her defasında ondan duymak da bir başka güzeldi. Sesinin tonunu, tınısını özledim.. O bembeyaz inci dişleri, tebessümündeki olgun ifadesini.. Hani derler ya, Osmanlı kadını diye. İşte, evet! Oydu.

Çenesini bağlarken bile inanamadım gittiğine. Başkası korkar ya, ben korkmadım. Neden korkayım ki, o benim canımın canı. Annemin annesi.. Bir ümit gözlerine baktım. Allah inandırsın, açar diye düşündüm o an. Sanki uyanacaktı, uyanmalıydı.. Öptüm de doyamadım ya yanaklarına. Başkaları bağıra çağıra ağlarken, onlara ne olduysa artık, ben son bir kez daha sevdim onu, bir kez daha öptüm.

Odadan dışarı çıkıp gelene geçene bağırmak istedim. Benim acımdan daha mı fazlaydı acınız! Yoksa adet yerini bulsun diye mi ağladınız? Nedir bu ağıtlar, benden çok mu sevdiniz sanki, benden çok mu yandınız! Şehadet parmağımı dudağımın üzerine götürüp susturdum birkaçını. Ona daha fazla üzüntü vermelerine izin vermedim. Acımı içime alıp, sessizce akıttım gözyaşımı.

Mis gibi yıkadık onu, annem, kardeşim, teyzem.. Tertemiz çeyizini hazırlamıştı zaten. Bohçasındaydı beş metre bembeyaz gelinliği. Giydirdik. Ne güzeldi. İşte şimdi hep istediği gibi olmuştu. Bir hacı gibi. Çok istedi ama nasip olmadı ya bir türlü. Şimdi tam da onlar gibiydi. Bir melek gibi..

Gitti.. Dualarla, aminlerle gitti.. Mis gibi kokusuna hasret bizi bıraktı geride. Bir de o güzelim ismini. "Şemi Nur." Nur yüzlünün adı da kendi gibi Nur'du. "Şemi Nur." Senden sonra, seni hatırlatacak olan Şemi Nur'lar gelecek inşallah..

4 Haziran 2012 Pazartesi

Ölçütün, ölçüt mü?

Çocukları sınıflarken ölçütün nedir? Neye göre karar verirsin adam olup olmadıklarına? Ben ahlaki değerleri önemsediğimden, bunları kriter edinirim. Bir de, sınav sonuçlarına göre zeka analizi yapmam ben. Hele de bu sistemdeki sınavların sonuçları, başarının belirleyicisi olamaz.

Bir çocuğun beş yaşından itibaren ağır ders yükü altında kaldığını görmezden gelmem. Benim kızım olsa, inan bana okuyup okumaması önemli değil. Adam olsun önce. Hele de namuslu, temiz, ahlaki açıdan düzgün olsun. Gerisi boş. Bir de ibadetlerinde samimiyse, öp de başına koy. O sınavdan düşük almış, bu dersten kalmış hiç önemli olmaz. Dünyalık sınav için kızıma aptal muamelesi yapmam ben. "Ben bile girsem yüksek alırdım, kafasız mısın" demem. Madem o sınavdan yüksek not alma kapasitem var, alırım kızımı karşıma, anlatırım dilim döndüğünce..

Her şey bir yana, severim kızımı ben. Sayısalı sözeli varsın olmasın. Allah'ın emaneti derim. "Kızı olup İslam üzere yetiştiren cennetlik" demedi mi en Mübarek. Başkalarının çocuğuna eğitim vermek, işimi yapmak adına, kızımı ihmal etmem ben. Bağırıp çağırıp onu korkutmam. Gök gürlediğinde yanıma gelse, sarılırım. Bende çok korkarım, anneler de korkabilir. Her işini yapıp, mükemmel anneyim demem. Ona da sorumluluk veririm. Kendi kendine bir şeyler yapabilmesini sağlarım. Özgüvenini zedelemem. Hayal kurmasını engellemem. Yaptıklarını küçümsemem. Umut etmesini desteklerim. Konuşmak isterse, dinlerim. Saçma sapan bile olsa, susturmam. Elin geri zekalı çocuklarıyla kıyaslamam. Onunla asla alay etmem. Eğitimini aldım az buçuk bilirim, nasıl iletişim kuracağımı. Yalnız bırakmam. Kendini çaresiz hissetmesine asla müsaade etmem, asla! Millet ne der, demem ben kızıma. Yeter ki Rabb'im kötüyle imtihan etmesin.

Etrafım bilir, sabırlıyım çocuklara karşı. Öğrencilerim de bilir çok severim, ilgilenirim. O da (s.a.v) çok severdi çocukları. Ölçütüm o olur. O nasıl terbiye etmiş, hatalarına nasıl müdahale etmiş, ona bakarım. Kendi kendime ölçüt uydurmam. Yeter ki Rabb'im nasip etsin.