7 Haziran 2012 Perşembe

Ölüm, ölüm dediğin nedir ki..

Bir insanı kaybetmekten çok, bir daha onu göremeyecek olmanın verdiği özlem yakar içimi. O kadar yakar ki.. Haykırırsın, atamazsın acıyı. İçindekini kusamazsın bir türlü. Öyle bir yakar ki ölüm.. Acıtır. Bilirsin, "inna lillahi ve inna ileyhi raciun" O'ndan gelmişsin, şüphesiz O'na döneceksin. Bilirsin. Ama dindiremezsin o yangını.

Benim gördüğüm ölümlerin en güzeliydi. Ölenlerin en güzeli Hakk'a, en güzel haliyle yürümüştü. Tertemiz, bembeyaz, pamuk gibi bir ölüm. Elleri yumuşacıktı. Hala sıcaktı. İki dakika öncesine kadar bakıyordu bana. Elleri ellerimdeyken meğer..

Mütebessimdi. Belki de azrail en yakışıklı haliyle gelmişti onu almaya. Yakışıklı olmalıydı çünkü semaya kadar koluna girip eşlik edecekti ona. Sonra en çok istediğine, Rabb'ine kavuşunca, ayrılacaktı yanından. Öyle olmalıydı. O güzelim cennet bahçesinde bizi hatırlayacaktı..

"Ak gülün iç yaprağı" derdi bana. "Güzel Hatice, gül Hatice" derdi. Kelamların en güzeli, iltifatların en samimisi ondan gelirdi. Hayatım boyunca bir daha bunları ondan duyamayacak olmak ne üzücü. Dayımın kızı Kübra'ya da "Köytür piliç" derdi. :) Altmış üç yaşında olmasına rağmen, bu konuda ne kadar da orijinaldi.

Küçükken karnına oturup göğsüne yatardım. Kokusunu bir daha hiç duyamayacak olmak ne kötü. Ellerini öperdim.. Telefonda hep, "Hatice, seni seviyorum" derdi. Beni sevdiğini biliyordum ama her defasında ondan duymak da bir başka güzeldi. Sesinin tonunu, tınısını özledim.. O bembeyaz inci dişleri, tebessümündeki olgun ifadesini.. Hani derler ya, Osmanlı kadını diye. İşte, evet! Oydu.

Çenesini bağlarken bile inanamadım gittiğine. Başkası korkar ya, ben korkmadım. Neden korkayım ki, o benim canımın canı. Annemin annesi.. Bir ümit gözlerine baktım. Allah inandırsın, açar diye düşündüm o an. Sanki uyanacaktı, uyanmalıydı.. Öptüm de doyamadım ya yanaklarına. Başkaları bağıra çağıra ağlarken, onlara ne olduysa artık, ben son bir kez daha sevdim onu, bir kez daha öptüm.

Odadan dışarı çıkıp gelene geçene bağırmak istedim. Benim acımdan daha mı fazlaydı acınız! Yoksa adet yerini bulsun diye mi ağladınız? Nedir bu ağıtlar, benden çok mu sevdiniz sanki, benden çok mu yandınız! Şehadet parmağımı dudağımın üzerine götürüp susturdum birkaçını. Ona daha fazla üzüntü vermelerine izin vermedim. Acımı içime alıp, sessizce akıttım gözyaşımı.

Mis gibi yıkadık onu, annem, kardeşim, teyzem.. Tertemiz çeyizini hazırlamıştı zaten. Bohçasındaydı beş metre bembeyaz gelinliği. Giydirdik. Ne güzeldi. İşte şimdi hep istediği gibi olmuştu. Bir hacı gibi. Çok istedi ama nasip olmadı ya bir türlü. Şimdi tam da onlar gibiydi. Bir melek gibi..

Gitti.. Dualarla, aminlerle gitti.. Mis gibi kokusuna hasret bizi bıraktı geride. Bir de o güzelim ismini. "Şemi Nur." Nur yüzlünün adı da kendi gibi Nur'du. "Şemi Nur." Senden sonra, seni hatırlatacak olan Şemi Nur'lar gelecek inşallah..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder